27 Mart 2013 Çarşamba

Siena

Floransa bizi hayal kırıklığına uğratmıştı ama Siena’ya bayıldıkJ Küçücük, dar sokaklarında yürümek ve kenti turlamak çok keyifli. Tam bir ortaçağ kenti, arabamızı park edip ufak bir yokuşla turistik mekanlara ulaşıyoruz.
Buarada biz turu Roma dönüşü Sienaya uğramak şeklinde planlamıştık fakat Floransa’ya gitmişken Siena’ya uğramak en mantıklısı. 2 kent arası mesafe oldukça az,Floransa’ya gidiyorsanız Siena’yı es geçmeyin derim.
Floransa, bu kenti kuşatacağında bir hayli zorlanmış fakat kuşatmadan sonra da hızlı bir biçimde kenti kırmızı tuğladan örülen binalarla donatmışlar. Mimari olarak özellikle Duomo’nun (yani büyük katedralin) Floransa’dakine çok benzediğini söyleyebilirim, nerdeyse bir kopyası.
“Piazza del campo” meydanında yine birçok turistik restoran, cafe, hediyelik eşya mağazaları, kilise ve “torre de mangio” kulesini görmek mümkün.
Ayrıca Siena’ya gitmişken oranın meşhur cookie sini ; adı “Ricciarelli” denemenizi öneririm. Bu Siena’ya özgü bir tür tatlı, 14.yy’dan beri yapılırmış. Biz beğendik kendisiniJ


Pompei - Napoli

Roma dan çıkıp Pompei yollarına düşüyoruz. Otobandan yaklaşık 4 saat süren bir yolculuk sonrası Pompei deyiz. Burası Vezüv yanardağının patlaması sonrası harabeye dönmüş, yok olmuş bir şehir. Bulunan-birleştirilen kazılardan antik bir şehir kurulmuş ve içinde hala birçok kazı çalışmaları yapılıyor. Vakti zamanında Pompei, eğer izleyenler varsa “Game of Thrones” dizisindeki gibi bir hayatın hüküm sürdüğü bir şehirmiş. Forum denilen büyük meydanlarında eğlence düzenlerler, kralın da yer aldığı bu eğlencelerde gladyatör dövüşleri yapılırmış. ve genelde bir ölümle sonuçlanırmış. Şehirde dev bir genelevi ağı varmış ve her türlü çarpık ilişkilerin sapkın biçimde yaşandığı, zenginliğin ve vahşetin hüküm sürdüğü bir yermiş. Kimilerine göre Vezüv’ün patlaması aslında Tanrı’nın bu zalim şehre gönderdiği bir mesaj. Patlama öncesinde birçok deprem olmuş Pompei’de fakat halk bunlardan ders çıkarmayıp aynı çılgın yaşamına devam edince patlamanın gerçekleştiği ve şehrin harabeye dönüştüğü düşünülüyor.
Gelelim antik kente. Pompei deki tüm yapılar tuğladan yapılmış, içerde birçok hamam, ev, amfitiyatro,tapınaklar, caddeler,bazilikalar yer alıyor. Apollo tapınağı ve Forum meydanını görmenizi tavsiye ederim, bir de gezerken yanınızda harita bulundurmanızı, zaten girişde alabiliyorsunuz.
Ben bu antik kentte birçok ceset görmeyi bekliyordum aslında, yanan insanların yerlerde falan sergilendiğini düşünüyordum aslında ama biraz fazla abartmışım sanırım. Antik kent içersinde sanıyorum sadece 2 ceset görebildik ki bunlar da imitasyon olabilir.

Buradaki gezimiz sonrası Napoli’ye doğru yola çıkıyoruz. 2 şehir arası mesafe yakın olduğundan otobansız yoldan gitmeye karar veriyoruz. Şunu öğrendik ki İtalya’da otobansız yoldan gitmiyorsan şehrin içinden gitmek durumundasın.Yani yan yol ya da E5 falan gibi bir olay yok, şehrin içinden trafikde yavaş yavaş gidiliyorL Bu yüzden otoban her durumda zaman açısından daha mantıklı bir seçim. Napoli sınırına girdiğimizde açıkcası biraz hayalkırıklığı yaşıyoruz, yollar çok kötü, asfalt bile yok. Caddeler dağınık, şehir pis, restoranlar-eczaneler-marketler kapalı. Gerçekten garipti.
Şehir merkezine gelip arabayı güvenli bir yere (Napoli’de güvenli olması gerçekten önemli, çünkü bu şehir mafyanın eline geçmiş bir şehir olarak biliniyor) bıraktıktan sonra başlıyoruz gezmeye. 1200lü yıllarda yapılan “Castel Nouvo şatosu” gerçekten etkileyici bir yapı. Meydanları, limanı ve denizi çok güzel. Meşhur meydanları “Piazza Plebistico” .Etrafında da irili ufaklı birçok meydan var, tipik İtalya geleneği, meydanlarda cafeler, restoranlar ve kiliseler görüyorsunuz. Bizdeki İstiklal caddesine benzer bir caddeleri var, burada bir çok mağaza, cafe, kuyumcu vs görmek mümkün. Ayrıca yürürken her yerde artık çöplerden görünmeyen çöp arabaları görmek mümkün, belediye ile mafya arasında çöplerle ilgili sorunlar var sanıyorum, pis bir koku ve görüntü her yerde hakim.
Napoli de yer alan arkeoloji müzesinde,Pompei deki kazılardan çıkarılan değerli eşyalar ve cesetlere ait kalıntılar yer alıyormuş, maalesef bizim zaman kısıtımız olduğundan göremedik.
Bir de Napoli de deneyebileceğiniz, benim baksa bir yerde görmediğim, “nachuela” isimli kahvemsi bir içecek. Fakat bize acayip şekerli ve ağır geldi, sanıyorum espresso ile şekerli bir karışım yapıyorlar.


23 Mart 2013 Cumartesi

Roma

Roma..Çok güzel bir şehir. Öncelikle şunu söylemeliyim ki, Roma gördüğüm en güvenli şehir. Gecenin kaçında olursa olsun bomboş sokaklarda rahatça yürüyüp evinize gidebiliyorsunuz. Çok fazla sokaklarda yaşayan homeless lar ya da tinerciler falan yok.
Biz merkezin biraz daha dışında Vatikan Bölgesinde konakladık. Sürekli yürüyebilen ve bundan hiç şikayetçi olmayan insanlar olarak Vatikan’a, nehrin diğer tarafına, Collezium’a, meşhur meydanlarına, lüks markaların yer aldığı caddelerine, aşk çeşmesine, İspanyol merdivenlerine ve daha birçoğuna yürüyerek gittik diyebilirim. Tabi dönüşlerde otobüs kullandık, otobüslerde bileti konfirme etmek gerekiyor ama biz şahsen bilet almadığımız için buna gerek duymadık. Roma’da belediye nasıl para kazanıyor bilmiyorum ama ulaşımdan kazanmadığı kesin. Kimse bilet sormuyor ve Roma’daki yerlilerin bile çoğu bilet okutmuyor.
Vatikan harika bir ülke, San Pietro bazilikası olağanüstü. Mutlaka görülmeli.Bu bazilika dışında, Vatikan müzesi de gidilmesi gereken yerler arasında. Ünlü Sistine Chapeli ,Michelangelo , Raffael, Bernini’ye ait birçok eser , heykeller, halılar, Rönesans dönemine ait tablolar vs birçok sanat eserini burada görmek mümkün.


Aşk çeşmesi bana söylenildiği gibi romantik gelmedi ama mekan olarak çok güzel. Herkül heykeli ve sularda onu çeken kızakları tutan heykellerle çok gösterişli bir meydan burası. Herkes- tabii biz de- dileklerimizi dileyip paracıklarımızı havuza attık ki Roma belediyesi bunları toplayıp yoksullara dağıtabilsin.
Ünlü Navona meydanında Bernini’nin 4 ırmak havuzu yer alıyor, etrafı birçok turistik restoranla çevrelenmiş. Bu meydanın bir alt sokagında da ünlü Pantheon’u görmek mümkün. İçinde Rafael’in ve bazı imparatorların mezarlarının bulunduğu bu yapıt, 7.yy’dan beri kilise olarak kullanılmaktaymış.

Collessium ve çevresinde yer alan antik kent, Roma’nın ortasında yer alan bambaşka bir dünya gibi. Gördüğünüzde “Bu adamlar hiçbir şeyi yıkmaz mı, ya da atmaz mı?” diyeceğiniz, tarihi bir şehir var burada. O dönemler kralların yaşadığı ve halkın yaşadığı alanlar olarak tüm bir antik şehri korumuşlar.



Alışveriş yapmak niyetindeyseniz ”Via del Corso” ya mutlaka uğrayın. Bu cadde ve yakınlarında yer alan sokaklarda birçok marka yer alıyor. Ayrıca Roma’da ara sokakalara mutlaka ugrayın, her ara sokaktan sizi şaşırtan bir şeyler çıkabiliyor.
Bir de “Trastevere” bölgesi, eğer gençseniz özellikle ilgilinizi çekecektir. Bu bölgede üniversite olduğundan daha çok öğrencilerin takılıyor, bu yüzden çok sevimli ve ekonomik diyebilirm. Biz harika bir pizzayı sadece 4 euroya yiyebildik J Ayrıca sokakları canlı ve barlarla dolu. Çoğu mekanda “happy hour” var, saat 18-22 arası (tabi mekana göre değişebiliyor saat) kokteyller ve bazı içecekler çok daha uygun oluyor. İtalyanların meşhur içeceği spritz ve limoncello denenebilir. Yine bu bölgede eğer giderseniz “Piazza San Maria” meydanına da uğramakta fayda var.
Roma genel olarak yeme-içme anlamında bizi şaşırttı. Pizzalar, şaraplar ve kahveler (harika bir cappucinoyu sadece 1.3 euraya içiyorsunuz) gayet uygun fiyatlı. Risotto ve makarnalar biraz daha pahalı olabiliyor. Ana yemekler de tabi ki. Genelde restoranlar kişi başı servis ücreti alıyorlar ama turistik mekanlarda bunu uygulamayan yerlerde var. Bir de tabii meşhur Roma dondurması J Blue ice ve San Lorenza’daki Cafe Ciampini'yi tavsiye ederim J

Floransa

Floransa , belki de ben çok daha fazla beklenti içinde oldugumdan, venedikten sonra cok da etkilemedi beni. Ama tabi güzel bir şehir, Romada oldugu gibi ortasından nehir geçiyor ve köprülerle birbirine bağlanmış. Heryerde sanatsal bir anıt, müze ve kilise görmek mümkün.
Biz arabamızı “p.zzale Montelungo” park alanına park ediyoruz ve başlıyoruz yürümeye. Bu park turistler için uygun, Floransada ve diğer İtalya şehirlerinde sadece “residence” yani oranın yerleşik vatandaşları için ayrılmış otoparklar mevcut. Arabaların üzerinde residence kartları olanlar bu otoparklara park edebiliyor, ve turist olarak buraya arabanızı bıraktığınızda ceza yiyorsunuzL
ZTL (zone trafico limitato) olarak belirtilen alanlar da var ki,bu alanlara da turist olarak park edemiyorsunuz L Bir de ek olarak, İtalyanlar araba kullanma konusunda bir nevi biz Türklere benziyorlar, biraz çılgın araba kullanıyorlar. Ve turist oluşunuza aldırmadan üzerinize arabayı sürebiliyor ya da siz bilmediğiniz bir yolda giderken yol verme konusunda ve trafikde bekleme konusunda biraz sabırsız olabiliyorlar, bu yüzden aman dikkat edinL
Floransa da Duomo – San Lorenzo – Vecchio meydanları ile nehrin karsısındaki Pitti meydanları görülmeye değer alanlardan. Şehrin turistik bölgeleri zaten birbirine yakın, yürüyerek hepsini görmeniz mümkün. Duomo katedrali 1296 yılında yapımına başlanmış ve nerdeyse 200 yıl sürmüş bir katedral. Etkileyici bir mimarisi var fakat katedralin içi için aynı şeyi söylemek zor, Roma ve Venedik deki katedrallere göre biraz sade kalmış.


Vecchio meydanı civarında 14.yy dan kalma bir açıkhava müzesi var, ünlü heykeltıraşların eserleri burada sergileniyor. Michelangelo nun  ünlü Davut heykeli de burada, daha dogrusu heykelin bir kopyası burada, orjinali yine Floransada yer alan “Galleria Academia” da bulunuyor. Bu Açıkhava müzesinin hemen yakınında Ufizzi müzesi yer alıyor, bu müze biz ordayken restorasyonda oldugundan giremedik,içinde Floransanın ünlü Mecidi ailesine ait yönetim ofisleri varmış. Floransa da her sokak başında bir müze görebilirsiniz, hepsine girmek ve gezmek için uzun bir zaman dilimi lazım ve hepsi ücretli olduğu için bir miktar paranız olması lazımJ
Nehrin karşı yakasına geçmek için “Ponte Vecchio” köprüsünü kullanmak en güzeli, çünkü bu köprü hem görsel olarak çok hoş hem de köprünün bir özelliği trafiğe kapalı olması ve içinde birçok kuyumcunun yer alması. Kendinizi bir nevi Kapalıçarşı da geziyormuş gibi hissetmeniz mümkün.



Nehrin karşı tarafında Pitti meydanı görülmesi gereken yerlerden. Burası  15.yy da yapılmış bir saray diyebiliriz. Bahçesinden oturup hava güzelse meydanın tadını çıkarabilirsiniz.

Floransa’da bizim en öncelikli amacımız “Bistecca Fiorentinadenilen, Toskana bölgesine ait bir sığırın etinden yapılan yemeği yemekti, fakat ne yazık ki sadece birkaç saatimiz olduğundan  ve restoranlar 15-19 saatleri arası kapalı olduğundan deneyemedik.
Bu tarafta bir de Spirito meydanı var fakat orda bir bazilika dışında pek bir şey göremedikJ Hoş restoranlar ve barlar var bir de.

Venedik

İtalya gezimizin ilk durağı Venedik’e geçmek için Verona havaalanında inip kiraladıgımız aracı aldık. Yaklasık  1 saat 15 dakikalık seyahatten sonra Mestre deki otelimize vardık. Daha ekonomik olması için Venedik yerine Mestre de otel ayarlamıştık. Gayet iyi bir seçim yapmışız çünkü otel hem fiyat performans açısından iyiydi, hem de Venedik’e özel servis imkanı vardı. Böylece sabah erkenden yola çıkıp otelin servisiyle Venedik’e geçtik. Buarada konaklamayı Mestre de yaparak Venedik’i gezecekler için duyrulur, Venedik merkezine giden otobüsler ve trenler var. Zaten indiğiniz duraktan sonra yürümeniz gerekiyor tüm Venedik’i. Gondollar dısında ulaşım aracı yokJ
Hatta ambulanslar bile sadece denizden gidebiliyor.



İlk durağımız Venedik’e varıyoruz ve başlıyoruz yürümeye. Harika  birşehir burası, tüm kara parcalarını birbirine bağlayan ufak ufak köprüler, eski ve mimarisi hiç bozulmamış binalar,kiliseler(bazıları yıkılacak gibi, restore ediliyor), her köse  basında karşınıza çıkan restoranlar (italyanlarca “ristorante”), cafeler, dilim pizzacılar, pastaneler. Pizzacılardan gelen sarımsaklı domates sosu kokusu, cafelerden gelen espresso kokuları... Buarada İtalyada cafelerde oturan insanlardan çok ayakta bir şeyler atıştıran ya da içen insanlar görürsünüz. Masada oturduğunuzda servis ücreti aldıkları için daha tuzluya mal oluyor. O yüzden atıştırmalık birseyler yiyecekseniz ya da sadece bi kahve içeyim diyorsanız ya cafede ayakta yiyip için ya da yanınıza alın ve gezerek kahvenizin keyfini çıkarın derim J Ayrıca kahve eşliğinde Venediklilere özgü bir cookie yi de tadabilirsiniz, adı “pan dei dogi” olarak geçen bu cookieleri sadece Venedik’te gördük ve tadı da gayet güzeldi, bademli-fındıklı seçenekleri var.
Venedik’de  hatta  genel olarak İtalya da “piazza” lar yani meydanlar mevcut. Her şehrin ünlü meydanları var ve bu meydanlar turistik mekanları oluşturuyor. Venedikde San Marco ve San Polo meydanları bunlardan. San Marco’da bulunan San Marco bazilikası görülmeye değer, 800 lü yıllarda yapılmış Bizans mimarisini yansıtan bir bazilika. Hatta bu bazilikanın üst kısmında yer alan atların Sultanahmet'ten çalındığı ve buraya getirildiği söyleniyor.


  San Marco meydanından çıktıktan ve bir süre ara sokaklarda kaybolduktan sonra gösterişli Rialto köprüsüne çıktık. Bu köprü diğer birçok köprüye göre daha şaşaalı ve büyük. 2 kenarından ayrılan yollar Venedik sularına bakıyor, bu yollar üzerinde birçok turistik restoran görmek mümkün. Genelde turist menüleri var, alakart dan daha hesaplı oluyor. Tatları da hiç fena değildi özellikle kalamarı tavsiye ederim, biz akşam yemeğimizi burada yedik J



Köprüden indikten sonra krep, kahve, sıcak şarap, hediyelik eşya satıcılarının tezgah açtığı bir pazara iniliyor. Her zaman kuruluyor mu bu pazar bilmiyorum ama köprünün çıkışında buradan yürümek ve kalabalığın arasına karışarak Venedik’in bir parçası olmak çok keyifli.